MUSTAFA KOYUNCUNUN ŞİİR DEFTERİ
4 Haziran 2015 Perşembe
2 Haziran 2015 Salı
OSMAN GAZİ'NİN VASİYETİ
Orjinali
1. Âkıbet-i kâr budur herkese,
Bâd-ı fena pir ve civana ese
2. Azmi-bekâ eylersem ben bu dem,
Devlet-i ikbal ile ol muhterem!
3. Çünkü, senin gibi halef koymuşum,
Rihlet edersem bu cihândan ne gam
4. Lîk vasiyyet ederim gûş kıl
Gayri gam-ı denî ferâmûş kıl
5. Dilerim ey sâhib-i ikbâl-câh
İtmeyesin cânib-i zulme nigâh
6. Adl ile bu âlemi âbâd kıl
Resm-i cihâd ile beni şâd kıl
7. Râh-ı cihâd içre edip fütûhat,
Memleket-i Rûm’da kıl adl-ü dâd
8. Eyle riâyet ulemâya temâm
Tâ ki bula, emr-i şerî’at nizâm
9. Her nerede işidesin ehl-i ilm,
Göster ona rağbet-ü ikbâl ü hilm
10. Asker ve mal ile gurur eyleme
Şer’i şerif ehlini dûr eyleme
11. Şer’dir mâyeşi şâhi ve bes
Şera muhalif işe etme heves
12. Matlabımız dîn-i Hudâdır bizim
Mesleğimiz râh-ı Hudâdır bizim
13. Yoksa kuru mihnet ve gavga değil
Şâh-ı cihân olmaya dâva değil
14. Nusret-i din oldu çû maksad bana
maksadıma kasd yaraşır sana
15. Âleme in’âmını âm ide gör
Memleket emrini temâm ide gör
16. Hıfz-ı re’âyâ çalış rûzü şeb
Tâ ki karîn ola sana lutf-i Rab
Günümüz Türkçesiyle
Allah-u Teâlâ’nın emirlerine muhalif bir iş işlemeyesin! Bilmediğini şeriat ulemâsından sorup anlayasın; iyice bilmeyince bir işe başlamayasın!
Sana itaat edenleri hoş tutasın!
Askerine inâmı (nimeti), ihsanı (ikramı) eksik etmeyesin ki, insan ihsânın kulcağızıdır
Zâlim olma! Âlemi adâletle şenlendir
ve cihadı terk etmeyerek beni şâd et!
Nerede bir ilim ehli duyarsan ona rağbet, ikbâl (ilgi) ve yumuşaklık göster.
Askerine ve malına gurur getirip müminlerden uzaklaşma.
Bizim mesleğimiz Allah yolu ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır.
Yoksa kuru kavga ve cihangirlik dâvâsı değildir.
Sana da bunlar yaraşır
Daima herkese ihsanda bulun
Memleket işlerini noksansız gör!
Hepinizi Allahu Teâlâ’ya emânet ediyorum!
--------------
AÇIKLAMA
Defterin 18. sayfasında yalnızca 4 dize mevcut.
ıhlamurlar çiçek açtığı zaman
Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar
yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
Gözlerimi
kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik
bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar
çiçek açtığı zaman.
Ay,
şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar
çivilendikleri yerde çürümeden
Bebekler
hayta hayta yürümeden
Geleceğim
diyorum, geleceğim sana
Ne
olur kesin bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar
çiçek açtığı zaman.
Beklesen
de olur, beklemesen de
Ben
bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi
uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi
ses yürekten çağırır beni sana
Geleceğim
diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamur
çiçek açtığı zaman.
Bu
şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen
bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda
duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka
bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin
bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar
çiçek açtığı zaman.
Eski
dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma
en acı tütünleri basacağım ben
Yeter
ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri
yaksalar da geleceğim sana
On
iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamur
çiçek açtığı zaman.
Bak
işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava
kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey
benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne
güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri
yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim
diyorum, biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar
çiçek açtığı zaman.
Ihlamurlar
çiçek açtığı zaman
Ben
güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye
uğramam ben sana uğramadan
Kavlime
sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim
sorup hudut çizdirme bana
Ben
sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar
çiçek açtığı zaman.
Bahaeddin
KARAKOÇ
(Uzaklara
Türkü)
MİHRİBAN
Abdurrahim Karakoç
Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.
Yâr deyince, kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor
Lâmbada titreyen alev üşüyor
Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban.
Önce naz, sonra söz ve sonra hile...
Sevilen, seveni düşürür dile
Seneler, asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban.
Tabiplerde ilâç yoktur yarama
Aşk deyince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban.
Boşa bağlanmamış bülbül, gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne...
Şaştım kara bahtın tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban.
Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi, gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı...
Çözemedim... Çözülmüyor Mihriban.
Dosta Doğru
UNUTURSUN
A. Karakoç
Mihriban 2
Unutursun
Unutursun
“Unutmak kolay mı? ” deme
Unutursun Mihriban’ım.
Oğlun, kızın olsun hele
Unutursun Mihriban’ım.
Zaman erir kelep kelep..
Meyve dalında kalmaz hep.
Unutturur birçok sebep
Unutursun Mihriban’ım.
Yıllar sinene yaslanır
Hâtıraların paslanır.
Bu deli gönlün uslanır...
Unutursun Mihriban’ım.
Süt emerdin gündüz-gece
Unuttun ya, büyüyünce...
Ha işte tıpkı öylece
Unutursun Mihriban’ım.
Gün geçer, azalır sevgi
Değişir her şeyin rengi.
Bugün değil, yarın belki
Unutursun Mihriban’ım.
Düzen böyle bu gemide
Eskiler yiter yenide.
Beni değil, sen seni de
Unutursun Mihriban’ım.
(Dosta Doğru)
SANA BANA VATANIMA ÜLKEMİN İNSANLARINA DAİR
``Telgrafın
tellerini kurşunlamalı’’
Öyle
değildi bu türkü bilirim
Bir
de içime
-Her
istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
Bir
posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
Bazan
gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen
Haberler
bilirim mektuplar bilirim.
Gamdan
dağlar kurmalıyım
Kayaları
kelimeler olan
Kırk
ikindi saymalıyım
Kırk
gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma
Saçlarının
akışını anar anmaz omuzlarından
Baştan
ayağa ıslanmalıyım
Gam
dağlarına çıkıp naralar atmalıyım.
İçimde
kaynayan bir mahşer var
Bu
mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar
Çünkü
onlar yün örerken pencere önlerinde
Ya
da çamaşır sererken bahçelerinde
Birden
alıverirler kara haberini
Okul
dönüşü bir trafik kazasında
Can
veren oğullarının.
Bir
de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim
Bir
dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş
Bir
şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine
Karanlık
sokaklarına dalarak şehirlerin
Beton
apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan
Ya
da melal denizi parkların ıssız yerlerinde
Örneğin
Hint Okyanusu gibi derin
İsyanın
kapkara sularına dalan.
Nice
akşamlar bilirim ki
Karanlığını
Bir
millet hastanesinde
Dokuz
kişilik kadınlar koğuşu koridorunda
Başını
kalorifer borularına gömmüş
Beyaz
giysilerinden uykular dökülen tabiplerden
Haber
sormaya korkan
Genç
kızların yüreğinden almıştır.
Bir
de baharlar bilirim
Apartman
odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği
Anadolu
bozkırlarında
İstanbul’dan
çıkıp Diyarbekir’e doğru
Tekerleri
yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
Cesur
otobüs pencerelerinden
Bilinçsiz
bir baş kayması ile görülen
Evrensel
kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
Çıplak
ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
Bir
ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
Diğer
ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.
Yazlar
bilirim memleketime özgü
Yiğit
köy delikanlılarının
İncir
çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları
Birinin
ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
Üstüne
cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan
Diğeri
kan ter içinde yayla yollarında
Mavzerinin
demirini alnına dayamış
Yüreği
susuzluktan bunalan
İçinden
mahpushane çeşmeleri akan
Ansızın
parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
Apansız
silahına davranan
Nice
delikanlıların figüranlık yaptığı
Yazlar
bilirim memleketime özgü
Güzler
bilirim ülkeme dair
Karşılıksız
kalmış bir sevda gibi gelir
Kalakalmış
bir kıyıda melül ve tenha
Kalbim
gibi
Kaybolmuş
daracık ceplerinde elleri
Titreyen
kenar mahalle çocukları
Bir
sıcak somun için, yalın kat bir don için
Dökülürler
bulvarlara yapraklar gibi.
Kadınlar
bilirim ülkeme ait
Yürekleri
Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak
Göğüsleri
Çukurova gibi münbit
Dağ
gibi otururlar evlerinde
Limanlar
gemileri nasıl beklerse
Öyle
beklerler erkeklerini
Yaslandın
mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.
İsyan
şiirleri bilirim sonra
Kelimeler
ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
Harfler
harp düzeni almıştır mısralarında
Kimi
bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
Kimi
bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda
Hırsızın
gırtlağına tıkanmıştır.
Müslüman
yürekler bilirim daha
Kızdı
mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
Eller
bilirim haşin hoyrat mert
Alınlar
görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır
Her
kırışığı sorulacak bir hesabı
Her
çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.
Bütün
bunların üstüne
Hepsinin
üstüne sevda sözleri söylemeliyim
Vatanım
milletim tüm insanlar kardeşlerim
Sonra
sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli
Adın
kurtuluştur ama söylememeliyim
Can
kuşum, umudum, canım sevgilim.
Erdem
Bayazıt
----------------
AÇIKLAMA
Hoca şiiri, Temmuz/1994 tarihinde
defterine almış.
SÜRÜP GELEN ÇAĞLARDAN
Erdem Bayazıt
Yeryüzü
bana mescit kılındı
Ant
verdim toprak şahit tutuldu
Her
sabah her öğle her akşam
İkindiyle
yıkanarak yatsıyla donanarak
Seslerden
bir sesle fırınlanıp
Sulardan
polatlanan benim.
Geldim
durdum önünde işte bir anıt gibi
Sıyırarak
sırtımdan bir yılan giysisini.
Evet
bir hançer ağacı gibi büyüyor içimde acı
Dağlardan
bir dağ gibi kabaran yüreğimde.
Kargaların
sırtlanlarla anlaştığı bir günde
Bir
yabancı fırtınaya tutulan yapraklarım
Kudüs'te
Mescid-i Aksa'da
Belki
bir batı karanlığında Topkapı'da
Yangına
uğramışsa
Duymaz
olmuşsa kulaklarım göklerin muştu sesini
Elbet
kıracağım bir gün bu ihanet kelepçesini
Çün
defterler açılıp hesap soruldukta
Yetimin
hakkı soruldukta yoksulun hakkı soruldukta
Milletim
omuz omuza verip
Kıyama
duruldukta.
Gündüzler
nasıl beklerse gecenin bitmesini
Sabırla
söküyorum bu tarih gecesini.
Yüreğim
usul usul vuruyor Kafkasyalım
Namludan
yeni çıkmış sıcacık kurşun gibi
Dağlılar
dağlar gibi ormanlar ordu gibi ağaçlar asker gibi
Bir
şimal rüzgarı değil bir Şamil fırtınası
Tutsaklık
haritası değil bir zafer coğrafyası
Can
pazarında Azerbeycan'da
Bir
türkü işliyor nakışını kalbimin üstüne
"Kurban
olayım ayına ayına yıldızına"
Bir
ucundan dünyanın öbür ucuna
Kan
olup dolaşan damarlarımda
Arabistan’da
Pakistan’da Türkistan’da
Şu
anda
Iran'da
Afganistan'da.
Gecelerden
bir gece en kesin bir tarih gecesini
Delecek
elbet yanğına uğramış gözlerim
Içimde
kayalaşan bu güç bu savaş birikintisi
Sağdan
sola kavisler çizerek
Ak
bir kagıt üstüne dolaşır gibi
Dolaşan
Asya'yı Afrika'yı Amerika'yı
Sonra
bir solukta geçerek üstünden Avrupa'nın
Avrupa'nın Rusya'nın
"Yememiştir
hiç kimse
Elinin emeğinden daha hayırlısını"
diyerek
Şafak
gibi alınlara terle yazılmış
Hakkın
mutlak ölçüsünü
Elbet
benim işçilerim çekecek
Emeğin kutsal direğine
O
ışık ki düşer bir zenci yüreğine
Birden
aydınlık kazanır zulme uğramış bütün yürekler
Onulmaz
hint ağrısına tükenmez çin sancısına
Isyanın
macarcasına ezilmenin çekoslavakcasına
Yanmanın
polonyacasına direnmenin vietnamcasına
Gerillanın
arapçasına
Yetişecek
elbet benim müjdeci sesim
Ey
insan ey şimdilerde hep bir beklemeye duran
Duy
zaman içre sürüp gelen bu sesi
Sürüp
gelen çağlardan çağlara
Renk
veren tarihe yeşil çağlayan
Savaşçı
yüreğinden savaşçı yüreğine
Cezayirden
senegalden
Yüreğimin içine Boğaziçine
Kelimelerden
bir kelime diken yeryüzüne
Dünyanın kalbini dinle geliyor adım adım
Dallar
meyvaya dursun toprak tohuma dursun
Insan
barışa dursun selama dursun zaman
Sabir
savaş zafer.
Adım : MÜSLÜMAN.
Ankara
- 1975
----------------
AÇIKLAMA
Mustafa Koyuncu hoca şiiri, 1994 yılında defterine almış.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)